10 Mart 2024 Pazar

Osmanlı döneminde yolu İstanbul’a düşmüş bir İtalyan müzisyen: Giovanni Bottesini


(Dr. Irmak Sabuncu, “19. Yüzyılda Bir Gezgin Giovanni Bottesini”) 

“24 Aralık 1821’de, İtalya’nın kuzeyinde, Lombardy bölgesinde, Crema’da doğan müzisyen, sekiz kardeşin altıncısı olarak dünyaya geldi. 

Bottesini’nin önemli duraklarından olan Osmanlı İmparatorluğu’nun coğrafyasına seyahati döneminde, Osmanlı’da klasik müziğin (genellikle Batı müziği olarak anılıyor) henüz elli yıla yakın bir tarihi vardır. 

19. yüzyılın ilk çeyreğinde Sultan II. Mahmut dönemiyle başlayan, ardından Sultan Abdülaziz dönemiyle devam eden müzik alanındaki değişimlerin en göze çarpanlarından bir tanesi, Mehterhane’nin kapatılıp yerine bugünkü Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın temeli olan Muzaka-i Hümayun’un kurulmasıdır. 1827 yılında başına Donizetti’nin getirilmesi ile Batı müziği Osmanlı’da kendini göstermeye başlar. Tanzimat’la (1839) başlayan Batılılaşma hareketinin bir sonucu olarak Abdülmecid döneminde Rossini, Liszt Vieuxtemps, Luigi Arditi gibi birçok önemli isim, Osmanlı başkentini ziyaret eder. Bunların yanında Osmanlı’nın Batı müziği serüveninde Donizetti ve Callisto Paşalar ile İtalyanlar göze çarpar. 

Bu süreç içerisinde, 1869 yılında Mısır Hidivi İsmail Paşa, Süveyş Kanalı’nın açılışı için “Benim ülkem artık Afrika’nın değil Avrupa’nın bir parçasıdır.” diyerek Hidivlik Operaevi’nin İtalyan mimarlarca yapılması emrini verir. İşte tam bu dönemde Süveyş Kanalı’nın açılışı için Verdi tarafından bestelenen “Aida”nın Kahire’de yapılacak olan seslendirilişi, Fransa-Prusya sebebiyle bir yıl gecikmeyle de olsa yapılacaktır. (…) Aida’nın ilk seslendirilmesi o kadar başarılı oldu ki Bottesini, dünya çapında bir isim olarak yerini sağlamlaştırarak Kahire Operası’nın direktörlüğünü 1877 yılına kadar, yani Hidivlik Operaevi kapanana kadar yürüttü. Bu süre zarfında Osmanlı Sarayı’nın klasik müzik merakı sebebiyle olsa gerek, 1873 yılında İstanbul’a da yolu düştü. Her ne kadar Martin Bottesini’nin İstanbul’da bulunduğu dönem için orada İtalyan Operası’nın yöneticiliğini yaptığını belirtmişse de o dönem İstanbul’daki yegâne operaevinin Naum Tiyatrosu olduğu ve bu binanın 1870’te yandıktan sonra yerine yenisinin yapılmadığı bilinmektedir. Bu sebeple kendisinin İstanbul ziyaretini bir şef veya yönetici olarak değil, sadece bir virtüöz olarak yaptığı düşünülebilir.”

Hiç yorum yok: