Mine Eroğlu
Bu yıl, Ali Ufkî’nin doğumunun 400’üncü yıl dönümü. Bir dizi
etkinlikle anılan Ali Ufkî, enderun’da öğrendiği musiki eserlerini, 17’nci
yüzyılın başında Avrupa’da kullanılan notasyon sistemiyle kâğıda geçirmişti.
Bugün o dönemin müziği hakkında fikir sahibiyiz ve bunu en başta Ali Ufkî’ye
borçluyuz.
Albertus Bobovius ya da Santurî Ali Ufkî Bey, Leh asıllı,
soylu bir aileden geliyor. Bundan tam 400 yıl önce, 1610 yılında Lvev kentinde
doğmuş. İyi bir eğitim almış ancak 18 yaşında Kırım Tatarları tarafından esir
alınıp İstanbul’a getirilmiş. “Topkapı Sarayı’nda Yaşam” kitabında Yerasimos
ile Berthier’ın anlattığına göre, çok genç yaşlarında birçok dil konuşan Ali
Ufkî Bey, saraya girdiğinde 22-29 yaşlarındaymış. Topkapı Sarayı’nda 19 yıl
kalan Ali Ufkî Bey, eğitimini Enderun’da tamamlar. Türkçe öğrenir. Türk musikisiyle
ve çalgılarıyla tanışır ve hanende olur. Kendisine sarayda musiki hocalığı ve
sazendelik görevi verilir. “Santurî” lakabını, musiki odasında santur
çalmasından ötürü alır. Nota bilen ve bir kez duyduğu müziği bile kaydedebilen Ali
Ufkî Bey, 1650’lerde Türk Klasik musiki eserlerinin ve halk ezgilerinin en eski
versiyonlarını notalayan bir müzik antolojisi hazırlar. Sadece notalamakla ve
musikiyle sınırlı kalmaz, yabancı dil bilgisini de kullanır. Kitab-ı Mukaddes’in
Türkçe çevirisini yapar. Kaynaklar, Ali Ufkî Bey’in 1675 yılında İstanbul’da
öldüğünü yazıyor. 16’ncı yüzyılın Osmanlı-Türk müziğine dair bildiklerimizi,
onun kayda geçirdiği notalara borçluyuz.
“2010 Ali Ufkî Yılı”
2010 yılının, bu önemli müzik adamının doğumunun 400’üncü
yılı olması, uluslararası bilim ve sanat platformlarında gündeme getirilmesi
için önemli bir olanak sağlıyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı
Klasik Türk Müziği Yönetmeliği’nin “2010 Ali Ufkî Yılı” projesi, Ali Ufkî Bey’in
Türk müziği tarihindeki önemli yerini eksen alarak, onun sanatsal varlığı
özelinde erken dönem Osmanlı müziğini tanıtmayı, dönemin müziğinin 18 ve 19’uncu
yüzyıl müziğiyle arasındaki farkları göstermeyi amaçlıyor.
Bilidiği gibi yaklaşık 400 yıl önce notaya alınan Türk makam
müziğinin eserlerinin, dönemine ait enstrümanlarla icra etme çabalarındaki ilk
örneği Ruhi Ayangil vermiş Ali Ufkî’nin bazı eserlerini, Ayangil Türk Müziği
Orkestra ve Korosu ile yurt içinde ve yurt dışındaki çeşitli konserlerde
seslendirmişti. Ajansın Klasik Türk Müziği Yönetmeni Mehmet Güntekin, proje
kapsamında her ay bir, 2010 yılı boyunca ise toplam 12 konser verileceğini
söylüyor. Güntekin, “Konserler tamamlanınca, Ali Ufkî’nin naklettiği hazine
niteliğindeki orijinal repertuvardan seslendirilmemiş eser, neredeyse kalmamış
ve bu icralar, kaydedilmiş olacak.” diyor.
Gelecek aylardaki konserler, Galatasaray Lisesi, Fransız
Sarayı, Fransız Kültür Merkezi, İtalyan Kültür Merkezi, Neve Şalom Sinagogu,
Fener Bulgar Kilisesi (Demir Kilise) gibi mekânlarda yapılacak. Ali Ufkî ile
ilgili geçtiğimiz şubat ayında uluslararası nitelikte bir de sempozyum yapıldı.
Güntekin; Walter Feldman, Judith Haug, Jan During, Cem Behar, Sabri Koz,
Süleyman Şenel, Bülent Aksoy, Ersu Pekin gibi önde gelen uzmanların bu
sempozyumda bir araya geldiğini ve sunulan tebliğlerin kitap olarak
yayınlanacağı bilgisini veriyor. Sempozyumun önemini ise şöyle anlatıyor:
“Bu sempozyum, dünyadaki önde gelen Ali Ufkî uzmanlarının,
bu kadar geniş katılımla bir araya geldiği ilk ve tek toplantı olduğu için ayrı
ve tarihî bir öneme sahip.”
Proje çerçevesinde Ali Ufkî repertuvarından seçme örneklerin
yer alacağı bir kitap ve CD çalışması da yapılacak. Mehmet Güntekin diyor ki, “Bu
CD ile 2010 Ali Ufkî yılından önemli bir se kaydı, anlamlı bir armağan olarak
geleceğe bırakılmış olacak.”
(İstanbul 2010 dergisi, Bahar 2010, Sayı 2)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder